“Lebbeyk! Allahümme lebbeyk!”
Tam yedi konak… Dokuz gün… Medine-Mekke arası… Dokuz gün boyunca bütün yolculuk mekanlarında gökleri dolduran ses buydu. Uyurken, uyanırken, otururken, dinlenirken ve bilhassa yürürken yahut koşarken…“Lebbeyk! Allahümme lebbeyk!” Yedi konak. Her gecesinde ve gündüzünde “Buyur Allah’ım buyur! İşte geldim. Evine geldim. İkramına geldim… Artık emrinde ve rızandayım. Öl dersen öleyim. Ne dersen emrindir, yapayım…” Bu sese, kervandaki hayvanlar bile uysallaşmıştı… Gözyaşları ile yıkanan, hıçkırıklarla bezenen ve bu sese yakışan bembeyaz giysiler, berrak düşünceler, anlayışlar ve ruhlar… Varlığın eritildiği bir beyazlık, Allah’tan başka hükmün, iradenin olmadığına dair bir mahfiyet… Kefenini giyinmeye razı olmuş bir kulluğun sesi…
Dokuz gün yedi konak… “Rabbim! Bütün varlığımla sana yöneldim; hamd senin, nimet senin, mülk senindir Eşin ve ortağın yoktur” diye diye adımlanan kumlar, taşlar, çakıllar… Malan Nahiyesinin yedi hacısı ve bazı hacılar ihrama Medine’de girmişler, Sürre Alayının hemen yarısı bembeyaz olmuş, güvercin sürüleri gibi konup göçüyorlardı. Mekke’ye yaklaşıp Ten’im vadisine gelindiğinde ise kumlar beyaz bir örtüyle kaplanmış gibiydi. Tüm kafile ihramlıydı artık…(PALA, İskender: Kervan).
Şehirlerin anası Mekke’ye akşam ezanında giriliyor. Ahali salavatlar ve tekbirler eşliğinde Zemzem ikramıyla karşılıyorlar. Rivayettir, Kâbe’yi ilk gören biri o anda hangi duayı ederse etsin asla geri çevrilmezmiş inancıyla, tüm hacılar “bağışlanmak” duasında hemfikir etmişçesine aynı duayı etmişler. Mekke İslamiyet’in bütün hatıralarının şehriydi. Malan vadisinden yola çıkan yedi hacıya, hocaları İslam’ın ilk yıllarında yaşananları mekanları da ziyaret ederek anlatıyordu, Müşriklerin yaşattıkları zulümleri gözyaşları içerisinde dinliyorlar ve o anları gözlerinin önüne getirerek hayal ediyorlardı. Ashab-ı Kiram’ın türbeleri, Cennetül Mualla kabristanlığı ve mezarlarını ziyaret edip, dualar ediyorlar. Kâbe-i Şerif’te namazlarını kılıyorlar, hac tavaflarını eksiksiz yapıyorlar, başlarındaki hocalar ne anlatırlarsa onları aynen uyguluyorlar. Hacerül Esved’e dokunup, dualar etmeyi de ihmal etmiyorlar. Şeytan taşlamaya ve Arafat Meydanı’na da giderek, kurban kesip haccın tüm rükünlerini yerine getiriyorlar. Tekrar Kâbe’yi ziyaret ediyorlar, tavaf edip, Merve ile Safâ tepeleri arasında sa’y yaparak hac farizasını yerine getirip hacı oluyorlar.
Girenes Nahiyesi’den yola çıktıkları günden buyana beş ay geçmiştir. Son olarak Kâbe’ye (Mescid-i Haram) veda ziyaretinde bulunup şöyle dua ediyorlar:” Ey Allah’ımız! Günahlarımız affet, Cennetine girmeyi, Cemalini görmeyi ve Peygamber efendimize komşu olmayı bizlere nasip et, Günahsız olarak bu dünyadan gitmeyi nasip et” ve âmin diyerek dualar edip, kervanla beraber hüzünlü bir şekilde kutsal mekanlara ve Mekke’ye veda ederler.
Sürre Alayı ve hacı kafilesi dönüşte hüznü ve sevinci bir arada yaşarlar. Bir taraftan Kâbe’ye ve kutsal şehir Mekke’ye veda etmenin hüznü, diğer taraftan da hacı olma ve sevdiklerine kavuşmak için dönüşe geçmenin buruk sevincini hep beraber yaşarlar. Sürre Emini, aynı geldiğimiz şekilde kafile disiplinini bozmadan yola devam edeceğiz emrini verir. Zaten hacılar, beş aydır disiplin içerisinde, bırakın insanı hiçbir canlıyı incitmemenin ferasetini anlamışlardır. Kutsal Topraklarda kalabalıklarda bilmeden bir kardeşinin ayağına bassa, hemen ondan af dileyip, “sabır ya hacı” ifadesi artık tüm kafilenin diline pelesenk olmuştur. Sabretmenin mükâfatını, sabrın sonunun her iki cihanda da selamet olduğunu onlardan daha iyi bilen yoktur. Kervan gidiş de olduğu gibi, dönüşte de aynı mekânlarda durur. İhtiyaçlar giderilir, İstirahat edilir. Her mola yerinde ibadetlerin yanı sıra, âlim hocalar tarafından kafileye vaaz verilir. Hacı olmanın ehemmiyeti, ağırlığı, kutsal toprakları, mekanları gören gözlerin harama bakmaması gerektiği, kul hakkı konusunun önemi, topluma örnek olunmasının misyon edinilmesi ve ahir zaman ömürlerinin maddi ve manevi toplum yararına hayırlı hizmetler doğrultusunda harcanması gibi mevzular da sohbetler anlatılır.
Giderken çekilen meşakkatler elbette dönerken de çekilir. Sıcak kumlarda ayaklar yanar, gecenin ayazında yanaklar kızarır ve gözlere dolan kum tozları hacılara zor anlar yaşatır. Ancak hiç kimse bu çileden şikayetçi değildir. Bu kutsal yolculukta çekilen meşakkat bizler için ödüldür derler. En önde Sancak-ı Şerif olduğu halde Şam’a giren hacılar, mehter marşları eşliğinde Şamlılar tarafından coşku ve sevinç gözyaşları ile karşılanırlar. Giderken dost ve misafir edildikleri evlere konuk olurlar. Hacılar zemzem, hurma ikramının yanında, kutsal mekânlardan getirdikleri hediyeleri dostlarına verirler. Karşılıklı hediyeleşmeler olur, Mekke ve Medine’yi duygu dolu gözlerle ve özlemle anlatırlar. Bir hafta dinlenmeden sonra Anadolu hac kafilesi Şam’a ve Şam’da kurulan dostlukların baki kalması temennisiyle, duahanların dualarına “Âmin” nidalarının arşa yükselen uğultusu ile veda edilir. Artık hedef Anadolu’nun kadim şehri Antakya’dır. Antakya halkı da hacıları olağanüstü bir şekilde bağırlarına basarlar, ikramda bulunurlar, hediyeleşmeler olur. Mevlidhanlar Ku’ran-ı Kerim tilavetleriyle gök kubbeye hoş bir sadâ bırakıyorlar. Antakya’da geçirilen sürenin sonuna yaklaşınca bilhassa Alanyalı hacılar ve tüm hacılarda bir hüzün başlar. İstanbul-Gebze-İzmit-Konya hattından ve Anadolu’nun ve sair bölgelerinden gelen hacılardan ayrılma vakti gelmiştir. Uzun süreli yol arkadaşlığı ve Kutsal topraklarda birbirlerine destek olmuş kader arkadaşlarından ayrılma zamanı… Belki dünya gözü ile bir daha görürüz veya göremeyiz diyerek gözyaşları içerisinde helalleşmeler ve vedalaşmalar başlar. Sürre Emini tüm kafileye hitap ederek helallik ister ve Alanya hattına gidecek hacı kafilesi ayrılır. Antakya, Adana, Tarsus ve Mersin derken geçtikleri tüm yerleşim yerlerinde hacılar samimiyetle karşılanır ve hacılardan dualar istenir. Yaklaşık yirmi gün sonra Alanya’ya kafile intikal eder. Yine Kuyularönü mevkiinde komşu belde ve köylerden gelen hacılar misafir edilirler. Elbette bu uzun süreçli yolculukta hastalanıp şehit olmuş hacılar da var. Hacı arkadaşları, onların ailelerine taziyede bulunup dualar ederler. Belde ve köylerden gelen hacılar üç gün sonra Alanya’dan ayrılırlar. (Devamı yarın)