Anne Sabiha Hanım 1925 yılında bir taraftan eşini kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşarken diğer taraftan da oğlu Ahmet’in eğitimi ile ilgili planlar yapmayı ihmal etmez. 1926 yılında yedi yaşına gelen oğlunu en iyi şekilde yetiştirmek ister. O günün Alanya’sında, eğitim kurumu olarak üç okul vardır ama Sabiha Hanımın hedefleri büyüktür. O, oğlunu birkaç dil bilen ve gelecekte vatana hizmet edecek bir dünya vatandaşı olarak yetiştirmeyi arzular. Ancak Alanya’daki okullar hem fiziki hem de eğitim kadrosu olarak bu talepleri karşılayacak nitelikte değildir. Dönemin en iyi okulları Osmanlı’nın payitaht şehri İstanbul’dadır. Ancak Alanya’dan İstanbul’a ulaşım meşakkatlidir ve kolay değildir. O tarihlerde bırakın ulaşım aracını, Alanya’dan komşu kasabalara gidecek şose bir yol bile yoktur. Alanya’dan gemilerle Antalya’ya, oradan şose yollardan Burdur, Afyon ve devamında güzergâh üzerindeki bazı şehirlerde bulunan kara trenlerle aktarmalı olarak İstanbul’a ancak onbeş günde ulaşılmaktadır. Yola çıkınca bir sonraki güzergâhtaki ulaşım aracının saatlerine yetişememek de var, aracın gelmeme ihtimali de var. “Kara tren gecikir belki hiç gelmez, Dağlarda salınır da derdimi bilmez...” gibi Anadolu’nun yollarında çekilen sıkıntılar ve zorlukların hüznü hep türkülerimize konu olmuştur.
Sabiha Hanım, yedi yaşına gelen oğlu Ahmet için her türlü sıkıntıyı göze almıştır.1926 yılında, kökleri Sultan II. Beyâzıt Dönemine ait günümüzün Galatasaray Lisesi, Mekteb-i Sultaniye’nin ilkokuluna, oğlunu yatılı olarak kaydettirir. Henüz yedi yaşında bir çocuğu gurbete, İstanbul gibi bir metropole göndermek her ebeveynin harcı değildir. Ama bu ülkenin geleceği için, iyi bir evlat yetiştirmek adına tüm bunlara katlanır. Ahmet için zorlu süreç başlamıştır. Yılda bir defa Alanya’ya gelebilmektedir ve bu gelip gitmeler her defasında zor olmaktadır. Ama bu zorluklar ona, sabır ve mücadele ruhu kazandırır. Çocuk yaştaki öngörüsü ile disiplinli ve planlı bir eğitim hayatı sürdürür. Çalışmaktan ve mücadele etmekten asla pes etmez. Yatılı okulda ülkenin her yerinden eğitim için gelen arkadaşları ile kader birliği edip, dostluklarını pekiştirirler. İmkânlar nispetinde ellerinde ne varsa birbirleriyle paylaşırlar. İlk ve ortaokulu Galatasaray Lisesi’nde bitiren Ahmet, Liseyi de İstanbul Saint Joseph Lisesi’nde tamamlar. Okul hayatı oldukça başarılı ve parlak geçmiştir. Ve mükemmel derecede İngilizce ve Fransızca öğrenir. Aynı zamanda mühendis olmayı çok istemektedir. Girdiği üniversite sınavında ülkemizin köklü üniversitelerinden İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümünü kazanır. Üniversitede de başarılı bir öğrencilik hayatı geçirerek inşaat mühendisi olur ama bu yetmez der ve aynı fakültede yüksek lisans yaparak yüksek inşaat mühendisi olarak mezun olur. Artık vakit memlekete hizmet etme zamanıdır. Başta ulaşım ve yol sorunu olmak üzere ülkenin sorunlarına hâkimdir. Zira bu sorunlardan dolayı eğitim hayatı boyunca çok çile çekmiş ve çok bedeller ödemiştir. Eğer insan bedel ödemişse olgunlaşır ve başarılı olur, bedel ödemeden başarıya ulaşmak zordur. Yüksek İnşaat Mühendisi Ahmet Tokuş, henüz çocuk yaşından itibaren, uzun yolculuklarda çok bedeller ödemiştir. Bir Alanya sevdalısı olarak çektiği sıkıntılar, onun milliyetçilik ve vatanperverlik duygularını da kamçılamıştır. Okuldan beraber mezun olduğu arkadaşları, ülke idaresinin kadrolarında yer almaya başlamıştır. Ulaşım ve yol konusunda ihtisaslaşan Ahmet Tokuş, vatana hizmet aşkıyla Karayolları Genel Müdürlüğü’nde mühendis olarak göreve başlar. Anadolu’nun cefakâr ve fedakâr insanlarına hizmet etmekten onur duyar ve daima sorunların çözülmesi hususunda pratik çözümler üretir. Birçok yol projesinin altına imza atar. Ancak Karayollarındaki görevi fazla uzun sürmez. Çünkü Türkiye’de ilk defa çok partili demokrasi dönemine geçiş yapılmıştır. Başarılı çalışmaları takdirle karşılanan Ahmet Tokuş iyi yetişmiş, iyi derecede iki dil bilen bir teknokrattır. Artık Türkiye dış dünyaya, batıya daha fazla açılmaya başlamıştır. Çok partili düzene geçilmesiyle beraber 1946 yılında Demokrat Parti’yi kuran, başta Celal Bayar olmak üzere Adnan Menderes Ahmet Tokuş’a siyasete girmesini teklif ederler. Memlekete daha faydalı ve verimli hizmet yapmanın siyasetten geçtiğini gören Ahmet Tokuş, fikirlerinin bağdaştığı Demokrat Parti’den siyasete girerek, henüz 31 yaşında en genç milletvekili olarak 1950 seçimlerinde meclise girer. Ülke sorunlarını ve çözümlerini, yasal mevzuatın yetersizliklerini ve yasal düzenlemelerle devletin yeniden yapılandırılması gerekliliğini çok iyi bilmektedir. Bu nedenle Meclisteki birçok komisyonda yer alır ve çalışmalar yapar. Ayrıca iki yabancı dil bilmesinden dolayı Türkiye’yi Avrupa Parlamentosunda üye olarak uzun yıllar temsil eder. 1950 yılından 1960 askeri darbesine kadar on yıl süre ile milletvekili olarak ülkeye hizmet eder. DEVAMI YARIN