Dünya üzerinde “şehirleşme kültürünün” yaklaşık 10 bin yıllık bir geçmişi olduğu bilinmektedir. Daha öncesinde yaşayan insanlar ise binlerce yıl ilkel avcılık ve ilkel tarımla geçimlerini sağlamışlar. Öğrendikleri tarımla birlikte yavaş yavaş yerleşik hayata geçerek şehirler kurmuşlar.
Ülkemizde ise şehirleşme hareketleri, II. Dünya Savaşı sonrası tarıma makinanın girmesiyle başlar. Değişim; önce tarımda olmuş, daha sonra şehirleşme yolunda hareketlenme başlamış ve özellikle 1950’den sonra hız kazanmıştır.
Orta Asya’dan itibaren göçebe hayat süren Türklerin Anadolu’ya gelişleri ile
birlikte bazı boylar yerleşik hayata geçerken, bazıları alışkın oldukları konar göçer yaşamlarına devam etmişlerdir. Bilhassa Akdeniz ikliminin hakim olduğu, Akdeniz ve Ege bölgesindeki yörükler bu yaşam tarzını sürdürmüşlerdir. Zira geçim kaynakları olan hayvanları ve sürüleri için verimli otlaklar ve meraların bulunduğu bu bölgeler, onların vazgeçilmezidirler.
Yerleşik hayata geçenlerin, tarımın yanında zamanla ticarete de yöneldiklerini görürüz. Teknolojinin gelişmesi ve 2000’li yıllarda kırsaldan şehirlere göçün artmasıyla artık konar göçer göçebe hayatı yok olmaya yüz tutmuştur. Modern kentlerde, eski yaşamlar artık bir nostalji olarak kalmıştır.
Neyse…
Konumuz Alanya Hacımehmetli Köyü veya Mahallesi…
Her yerleşim yerinin, her köyün kurulmasının mutlaka bir hikayesi vardır; Hacımehmetli Köyü’nün hikayesi de tahminen 18.Yüzyıl ortalarına kadar uzanmaktadır…1750’li yıllarda; Adana’da Türkmen Afşarlar sürüleriyle beraber yaz aylarını, Uzun Yayla’da, kış aylarını Çukurova’da geçirirler. Bu tarihlerde de devlet, yeni bir politika uygulamaya başlar. İhtiyacı olan asker kadrosunu ve teçhizatını temin edebilmek için tarım arazilerindeki vergi ve gelirlerini arttırmak ister. Bunun için konar-göçer Türkmenlerin yerleşik hayata geçmelerine ve tarım arazilerini işlemelerine yönelik yaptırımlar uygulanmaya başlanır. Bu politikayla, yörüklerin sürülerini besleyecekleri otlaklar azalınca, Afşar yörüklerinin bazıları yeni otlaklar ve mera arayışlarına başlarlar.
Rivayete göre, bir Afşar beyi olan İbrahim bey; maiyetinde ailesi ve yakın akrabalarıyla beraber dönemin meşhur yaylası Uzun Yayla’dan batıya doğru yola çıkarak, Afşar illerinden göç eyler. Adana, Tarsus, Mersin, Silifke hattını takip ederek, eski adı Selinti olan bugünkü Gazipaşa ilçesini beğenerek, oraya yerleşmeye karar verir. Mevki olarak bugün Gazipaşa’nın Çile Mahallesi’nin hudutları dahilindeki tarihi kalesiyle meşhur Adanda mevkiini yurt edinirler. Adana ismine izafeten, yerleştikleri yere “Adanda” ismini vermeleri muhtemeldir. Bu bölgenin hayvancılık için uygun bir yer olduğunu düşünerek; Ailesiyle beraber kış mevsimini Adanda da geçiren İbrahim Bey, hayvan ve sürülerinin beslenmesi için yaz aylarında Toroslar’daki serin yaylalarda otlak arayışına girer ve günümüzde yağlı güreşleri ile meşhur, Gökbel Yaylası’na yakın bir yer olan, halk arasında “İlanlı Taş” olarak bilinen yaylayı yurt edinir. Bu arada yörük ağası İbrahim Bey’in en yakın yardımcısı hiç şüphesiz henüz 10’lu yaşlardaki oğlu Hacı Mehmet’tir. Hacı Mehmet, çok zeki, akranlarına göre daha uzun boylu ve daha güçlü bir yapıya sahiptir. Küçük yaşına rağmen sahip olduğu sorumluluk duygusuyla, sürüleri tek başına organize edebilmektedir. DEVAMI YARIN