''Haddini bilen kimse helak olmaz.'' diyor Hz. Ali Efendi'miz. Şüphesiz haddi aşan iflah da olmaz. Devir ve şartlar değişir ancak zaman imkanı mümkün edebilir. Namık Kemal'in de dediği gibi ''İnsan ne söylediğini bilmeli fakat her bildiğini söylememeli.''
Haziran ayının 20'si Mültecile ir Günü. Bir başka yere ya da ülkeye sığınan kimselerin 'özel günü'. Anadolu'da kurulan son Türk Devleti komşusu Suriye Devleti ile 911 km'lik güney sınırını paylaşmanın yanı sıra 3 milyon 614 bin vatandaşını da 'misafir' etmektedir. Tespit edilenin fazlası olduğu düşünülmektedir.
Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi'ne taraf olan Türkiye , sözleşmeye sadece Avrupa'dan gelenlere mülteci statüsü verileceğine dair bir şerh koymuştur. Avrupa ülkeleri dışından gelenler içinse 'geçici sığınma' şartları sunuyor. Bu durumda Türkiyedeki Suriyeliler için mülteci değil misafir diyebiliriz.
Dönemin Dış İşleri Bakanı, sonrasında da Başbakanı halihazırda da mevcut muhalefet partilerinden birinin Genel Başkanı olan politikacı her fırsatta Suriye'yle ilgili hiçbir pişmanlığı olmadığını ve uyguladığı politikanın haklılığını ispat için uğraşmakta. Peki gerçek ne ? Bu politikacı Suriyelilerin ülkeye ülkeye ilk adım attıkları andan itibaren kamplarda ( geçici barınma merkezlerinde) kalacaklarını söylemişti. Dönüp baktığımız zaman Suriyeli nüfusun sadece %3'ünün kamplarda kaldığını görüyoruz.
Dağılan nüfus Türkiye'nin dört köşesine yerleşirken yoğunluk güney illerinde kaldı. En fazla Suriyeli'ye 550 bin ile İstanbul ev sahipliği yapmakta. Nüfusa oranla bakıldığında ise güney illerinde şöyle bir tablo ortaya çıkıyor. Kilis'in %80 'i , Hatay'ın %26'sı , Gaziantep 'in %21'i , Mersin'in %12'si, Adana'nın %11 ' ini Suriyeli 'misafirler' oluşturuyor.
Bu nüfusun % 47 'sinin 0/18 yaş aralığında olduğunu da düşünürsek demografik yapının nasıl değişime uğradığını görebiliriz. Taş yerinde ağırdır. Oluşturulan güvenli bölgelere , topraklarına dönmek ve bu misafirliği yavaş yavaş sonlandırmak çok daha sağlıklı sonuçlar doğuracaktır. Kendilerine bir dönem yönetme imkanı sunulan, inanılan , emanet edilen..
Ama her fırsatta mevcut Cumhur İttifakını başarısızlıkla ve ağır ithamlarla suçlayanlar kendi hatanın manasını çok fazla aşan politikalarının üstüne yatmaktadırlar. Ketumiyet yoksa karakter yoktur. Gizlemesini bilmeyenin yönetmesi mümkün değildir.